İnsan vücudunun 100 trilyon hücreden oluştuğu tahmin ediliyor. Buna ek olarak vücudumuzu oluşturan hücrelerden çok daha fazla sayıda mikroorganizma da vücudun deri, ağız, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerine yerleşmiş bulunuyor. Sağlıklı bir yetişkinin sadece bağırsaklarında bulunan mikroorganizma sayısının, insan vücudunu oluşturan hücrelerin sayısından 10 kat daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
Önceleri bu mikroorganizmalar bulundukları yerlere göre o bölgenin “florası” olarak adlandırılırdı.
“Bağırsak mikrobiyotası” dendiği zaman bağırsaklarımızda yaşayan tüm mikroorganizmaları anlıyoruz.
Bağırsak mikrobiyotasında en az 450 farklı türden bakteri ve bunlara ait genetik çeşitliliğin ise 3 milyondan fazla olduğu düşünülüyor. Vücudumuzun genetik yapısına göre bağırsak miktobiyotamızın günün herhangi bir anındaki ağırlığı ise 2 kilo kadardır.
Dünyaya geldiğimizde sahip olmadığımız organımız.
Bağırsak mikrobiyotası, vücudun çeşitli fonksiyonlarının yerine getirilmesindeki vazifeleri sebebiyle ayrı bir “organ” olarak kabul ediliyor.
Bu, dünyaya geldiğimizde sahip olmadığımız bir organdır.
Bebek anne karnında steril bir ortamda gelişir ve ilk mikroorganizmayı dünyaya gelirken annenin doğum kanalından, derisinden, memesinden ve nefesinden alır.
Bağırsak mikrobiyotasının, bebeğin dünyaya gelişinin üçüncü gününde, beslenme şekline göre değişmeye başladığı tespit edilmiştir. Örneğin Anne sütü emen bebeklerin bağırsak mikrobiyotasına “bifidobakteriler” hâkim olur.
Üç yaşına gelindiğinde bağırsak mikrobiyotası artık belirlenmiş ve erişkinlere benzer bir hâle gelmiştir. Mikrobiyota bundan sonra daha yavaş bir değişim gösterir. Çocukların gelecekte ne tür hastalıklarla karşılaşacağını ve ne kadar sağlıklı olacaklarını büyük ölçüde belirleyen ilk 1000 günlük dönem, çocuk doktorları tarafından özellikle önemsenmektedir.